17 Kasım 2011 Perşembe

4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi - Hikayeler - Uzeyle'nin İmanı

  
 Onbeş asır önceydi. Peygamberimiz, Mekke'de İslâm Dini'ni yaymaya çalışıyordu. Fakat Mekkeliler'in çoğu O'na inanmıyordu. Peygamberimiz'in etrafında toplanan ve "Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed" diyen birkaç mutlu insanın arasında Uzeyle ile eşi de vardı.
   Müslümanlara yapılan işkenceler dayanılmaz bir hal alınca, Peygamberimiz Medine'ye hicret edilmesine izin verdi. Müslümanlar gece karanlığında yola çıktılar. Geride yurtlarını ve yakınlarını bırakarak, müslümanca yaşamak için hicret ediyorlardı. Uzeyle'nin eşi de Medine'ye gitmişti.
Uzeyle'nin akrabaları arasında din düşmanları da vardı. Bunlar birgün Uzeyle'nin evini bastılar. Onu yakaladılar. Kaçmasın diye ellerini bağladılar.
   Ertesi gün önüne bir tas bal koydular. Zorla hepsini yedirdiler. Uzeyle'nin içi kıyılıyordu. Biraz su istedi. "Sana su yok" dediler. Güneş yükselmeye başlayınca Uzeyle'yi azgın bir deveye bindirdiler. Sonra da çöle doğru sürdüler. Azgın deve bir o yana bir bu yana saldırıyor, Uzeyle'ye hiç rahat vermiyordu. Issız bir kum tepesinin yanında durdular. Uzeyle'yi deveden indirip, kızgın kumların üzerine diktiler. Ayakkabılarını da çıkarıp aldılar. "Yere oturmayacaksın, hep ayakta duracaksın" diye bağırdılar. Kendileri de geniş ve yüksek çadırlarını kurup dinlenmeye başladılar. Kızgın güneş insanın beynini kaynatıyordu. Zorla yedirdikleri bal, Uzeyle'nin ciğerlerini kavurmaya başlamıştı. "Bir yudum su" diye inledi. Akrabası olacak adamlar "Muhammed'in dinini bırakmadıkça sana su yok" diye bağırdılar.
Uzeyle birden canlandı. "Susuzluktan ölsem bile dinimden dönmem. Siz de Müslüman olun, doğru yolu bulun" diye karşılık verdi.
   Adamlar bu teklife güldüler. "Biz senin gibi akılsız değiliz. Görünmeyen tanrıya tapmayız, bizim kocaman putlarımız var" dediler.
   Uzeyle "Sizi duymayan, dualarınızı işitmeyen, yaptıklarınızı görmeyen taşlara nasıl tanrı diye tapıyorsunuz? Benim Rabbim her şeyi duyar ve görür. Kalbimden geçenleri bile bilir." diye imanlı bir sesle konuştu. Adamlar bu sözlere de kahkahalarla güldüler. "Öyleyse yalvar da Tanrın sesini duysun, gelip seni elimizden kurtarsın" diye alay ettiler. Uzeyle ellerini kaldırdı. "Ya Rabbî" diyerek dua etmeye başladı.
Ertesi gün Uzeyle'ye yine bir tas balı zorla yedirdiler. Sonra da bileklerinden bir sopaya bağladılar ve güneşin karşısına diktiler. O sırada bir cennet kuşu, ellerinin bağlı olduğu sopaya kondu, tatlı tatlı ötmeye başladı. Sanki Uzeyle'yi teselli etmek istiyordu.
Bugün güneş bir başka yakıyordu. Uzeyle, beyninin fokur fokur kaynadığını hissediyordu. Birden "Gözlerim" diye inledi. Gözlerini açmaya çalıştı, açamadı. Bir daha denedi. "Gözlerim kör oldu" diye haykırdı. Ama sesi, kuruyan boğazından bir fısıltı gibi çıkıyordu.
   Üçüncü günün işkencesi başladığında Uzeyle iyice zayıflamış, adeta eriyip akmıştı. Ciğerlerindeki yangın dayanılmaz bir hâl almıştı. Ayakta duracak gücü kalmamıştı. Buna rağmen dininden dönmeyi kabul etmiyordu. Ortalık dayanılamayacak kadar ısınınca din düşmanları çadırlarına girdiler. Uzeyle bayılmak üzereydi. İşte tam bu sırada, göğsünün üzerinde bir  soğukluk hissetti. Eliyle yokladı. Bu, bir kova suydu. Uzeyle suyu tepesine dikti. Birden gözlerinin açıldığını fark etti. Evet, artık görüyordu. İşte pırıl pırıl bir kova gökyüzüne asılmış gibi duruyordu. "Allahım" diye haykırdı. "Bana yardım edeceğini biliyordum" Uzeyle, billur kovayı tutup kana kana su içti. Buz gibi su yüreğini serinletti. Kalan suyu başından aşağı boşalttı. Çocuklar gibi seviniyordu. "Allahım! Benim yüce Rabbim kendine dua edenleri duyan, kendine inananların yardımına koşan Allahım. Sana şükürler olsun."
   Çadırda uyuyanlar Uzeyle'nin sesine uyandılar. Onun halini görünce koşarak yanına gittiler. Hayretle birbirlerine baktılar. Evet, bu bir mucizeydi. Uzeyle'nin Rabbi, onu ölümden kurtarmıştı. Korka korka Uzeyle'nin yanına yaklaştılar. "Uzeyle" dediler. "Senin Rabbin bizim putlarımızdan çok güçlü. Ona biz de inanıyoruz. Bize nasıl müslüman olacağımızı öğretir misin?" Uzeyle sevinçten uçuyordu. Gözlerini semaya dikip Rabbine bir daha şükretti. Sonra da yüksek sesle kelime-i şehâdet getirdi. Onlar da tekrar edip, doğru yolu buldular. 




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder