17 Kasım 2011 Perşembe

5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi - Hikayeler


TOHUMLAR
O sabah güneş yine her zamanki gibi yükselmiş, ısı ve ışınlan bereketli topraklar üzerine cömertçe göndermeye başlamıştı...
Ali dayı, sabah namazından hemen sonra yola koyulmuştu. Tarlasına ha vardı ha varacaktı. Başını kaldırıp güneşe baktı:
-Allah'a şükürler olsun, diye mırıldandı.
Arabanın üstünde, uykusundan henüz uyanmış olan küçük oğlu Abdullah, merakla başını kaldırıp babasına baktı:
-Durup dururken niye şükrettin baba?
Ali dayı gülümseyerek oğluna baktı ve:
-Şükür her zaman yapılır evlât, dedi. Çünkü Allah'ın bize verdiği nimetler
den her an faydalanıyoruz. Beş dakika nefes almazsan ne olur?
Abdullah dudak büktü:
-Ne bileyim, ölürüm herhalde.
-Gördün mü ya, dedi babası. Şükretmemiz gereken ne çok nimete sahibiz...
Derin bir nefes aldı ve
-Az önce güneş nimetine şükretmiştim, dedi.
Abdullah merakla babasına bakıyordu. Babası devam etti:
-Güneş olmasa tohumlar canlanıp yeşermez, büyümezler.
Abdullah'ın kafasında şimşekler çaktı. Öyle ya tohumlar canlanıp büyümeseler hem insanlar hem bütün canlılar aç kalırdı. Yani yaşam olmazdı. Heyecanla babasına döndü:
-O hâlde toprak da nimet, su da, diye söyledi.
Babası gülerek onun saçlarını okşadı.
-Elbette yavrum, elbette, dedi.
Tarlaya gelmişlerdi. Ali dayı tohum çuvallarını arabadan indirdi. Karasabanı hazırladı. Küçük Abdullah sabırsızlanıyordu:
-Ben de tohum ekmek istiyorum baba! Ektiğim tohumların büyüdüğünü görünce çok sevineceğim! 
-Tabi edeceksin oğlum, dedi babası. Ama hemen değil. Ekilen tohumun bereketli olması için dua etmek gerek. Şimdi sen gölgede dinlen, ben dua edeyim. Sonra başlarız.
Babası namaz kılmış dua ediyordu. "Acaba babam nasıl dua edecek?" diye meraklandı. Yanına gidip oturdu. İşte duyabiliyordu:
-Yarabbi! Yeri, göğü, her şeyi yaratan, yoktan var eden sensin. Ben de senin bir kulunum. Şimdi toprağa atacağım tohumları yeşert, büyüt ve canlılar için bereketli kıl. Çünkü hepimiz bunlara gereksinim duyuyoruz.
Abdullah da babası gibi "âmin" diyerek ellerini yüzüne sürdü.
O gün, Abdullah için unutulmayacak kadar güzel geçmişti. O da babası gibi avuç avuç tohum serpmişti tarlaya. Tarla sürüldükçe o tohumların toprak altında kalışını ilgiyle seyretmişti.
Akşam eve dönünce, o gün yaşadıklarını heyecanla anlattı annesine. Ağabeyleri ise onun bu heyecanına gülüp geçiyorlardı. 
Bir de bağı vardı Ali dayının. O yıl tarla gibi bağı da çok verimli olmuştu. Birkaç gün sonra bağ bozumu başlayacak, meyveler toplanacaktı.
Bir sabah kahvaltıda büyük oğlu bu konuyu açtı:
-Baba, her yıl yaptığın gibi bu yıl da bütün köylüyü toplayıp meyveleri dağıtmayacaksın değil mi?
Babası güldü:
-Herkes rızkını yer evlât. Elbette ki ihtiyacı olana istediği kadar vereceğim.
Ortanca oğul da abisi gibi itiraz etti:
-Biz emeğimizle kazanıyoruz, başkaları yiyor. Satıp para kazansak daha iyi olmaz mı?
Ali dayı çocuklarına hüzünle baktı:
-Böyle düşünürseniz kazanamaz, kaybedersiniz yavrum. Ben yıllardır ihtiyacı olan herkese yardım ettim ve hiç sıkıntıya düşmedim. Unutmayın ki komşuluk hakkı vardır. Verdikçe bereketlenir, dedi. Bu açıklama üzerine çocuklar düşüncelerinin yanlış olduğunu anladılar. Babalarının yaptığı gibi çok çalışmaya ve yoksullara yardıma devam ettiler.




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder